Saturday, March 19, 2011

28 Şubat'ın gerçek yüzü, ESAM konferansında bir kez daha gözler önüne serildi

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan, 28 Şubat post modern darbesinin sorumlularından hâlâ hesap sorulmadığını belirterek, "Bugün darbe planları yapanlara Ergenekon, Balyoz ve Kafes davaları ile hesap soruluyor. Ama 28 Şubat'ta resmen teşebbüste bulundular. Bunlardan niye hesap sorulmuyor? Sorumluları var. Örneğin Çevik Bir... Ama Sayın Başbakan Çevik Bir'i Türkiye ile İsrail arasında ilişkileri geliştirsin diye danışman olarak değerlendirmiş" tepkisinde bulundu.


28 Şubat'ın gerçek yüzü Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) tarafından düzenlenen konferansta belgeleriyle bir kez daha ortaya kondu. ESAM Çarşamba Konferanslarının bu haftaki oturumunda '28 Şubat'ın Gerçek Yüzü' masaya yatırıldı. Konferansta dönemin Enerji Bakanı Recai Kutan ve Adalet Bakanı Şevket Kazan yaptıkları sunumlarla 28 Şubat sürecinin nedenlerini ve aktörlerini belgeleri ile ortaya koydu.

ESAM Genel Başkanı Recai Kutan ve Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan, ESAM'ın '28 Şubat'ın Gerçek Yüzü' konulu konferansında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. ESAM Genel Başkanı ve Refahyol Hükümetinin Enerji Bakanı Recai Kutan, Türkiye'de 1950 sonrasında yapılan darbelerle İttihat ve Terakki döneminde yapılan darbelerle arasında hayret edici benzerlikler bulunduğunun altını çizerek, "Sultan Abdülhamit'i tahtan indirmek için İttihatçıların attıkları iftiralarla 28 Şubat sürecinde Erbakan'a atılan iftiralar arasında hayret edici benzerlik var" diye konuştu. Sultan Abdülhamit'i tahtan indirmek isteyen İttihat ve Terakkicilerin yaptıkları darbelerin ana gerekçesinin 'irticai faaliyetler' olduğuna dikkat çeken Kutan, "27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleri de ne acıdır ki aynı gerekçe ile yapılmıştır" dedi.

Bu benzerliğin nedenleri hakkında da çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Kutan, darbeci İttihatçıların büyük bir bölümünün Cumhuriyet döneminde CHP'de yer aldıklarını belirtti. Askeri müdahalelerin Türkiye'ye büyük tahribatlar verildiğini bildiren Kutan, bu darbelerle ordunun doğrudan siyasetin içine sokulduğunu anlattı.

28 Şubat post modern darbesinin ana gerekçesinin Havuz Sistemi ve D-8 olduğunu kaydeden Kutan, "Milli Görüş'ün önünü kesmek için bu darbeyi yapmışlardır. Dönemin darbecileri de bunu '28 Şubat'ı yaptık. Yapmasaydık 18 Nisan seçimlerinin neticesi böyle olur muydu?' diyerek itiraf etmişlerdir" değerlendirmesinde bulundu.

28 Şubat sürecinde darbecilerle birlikte hareket eden bazı çevrelerin sonradan asıl gerçekleri fark edince Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'dan özür dilediklerini kaydeden Kutan, şöyle konuştu: "Ama darbecilere en güzel cevabı milletimiz Hocamızın cenazesinde verdi. Milyonlar Hocamızı uğurlamaya geldi. Günlerce en koyu solcular bile özür mahiyetinde yazılar yazdı. Şimdi milletimiz darbecilere soruyor; Ne oldu? Ama onlar milletimiz karşısına çıkacak yüzleri olmadığı için cevabını ben vereyim. 28 Şubat ile Türkiye kaybetti. Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine zemin hazırladı. Bir günde yüzde 80 fakirleşen halkımız oldu. Refahyol Hükümeti ile gelen bolluk bereket bunlar yoluyla yok oldu."

ABD'nin öncülüğünde ve müsaadesiyle
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, 28 Şubat'ın üzerinden 14 yıl geçtiğini anımsatarak, geçen süre içinde bütün gerçeklerin daha iyi anlaşıldığını vurguladı. 28 Şubat post modern darbenin ABD'nin öncülüğünde ve müsaadesi ile yapıldığının altını çizen Kazan, Refahyol Hükümeti'nin güvenoyu aldığı 8 Temmuz'dan 10 gün sonra Washington'da yapılan bir panele dikkat çekti. Panelin konusunun 'Erbakan Başbakanlığında Türkiye Nereye Gider' olduğunu anımsatan Kazan, bu panelin konuşmacılarına da vurgu yaptı. ABD'nin düşünce kuruluşu olan American İnsitute'un Orta Doğu Uzmanı Alan Makovsky'nin panelde yaptığı konuşmada 'Erbakan hükümeti ABD ve İsrail'in çıkarını hiçbir zaman gözetmeyecektir' dediğini dile getiren Kazan, İsrail'in ABD için önemini anlatmak için de ABD'nin jeo-stratejisine dikkat çekti. ABD'nin jeo-stratejisinin 'vaat edilmiş topraklar' olduğunu ifade eden Kazan, ABD'nin Türkiye'nin Lozan Anlaşması ile belirlenen sınırlarını da kabul etmediğinin altını çizdi. Refahyol Hükümetinde
uygulanan ekonomik politikaların kısa sürede halkın yüzünü güldürdüğünü dile getiren Kazan, dönemin Başbakanı Erbakan'ın D-8 çalışmasını başlatması ile birlikte ABD'nin hükümeti yakın takibe almaya başladığını söyledi. Erbakan'ın Başbakan olarak ilk yurt dışı gezisini İran'a yaptığını ifade eden Kazan, bu tarihten sonra ABD'nin hükümet aleyhine yaptığı açıklamalara dikkat çekti. 30 Ekim 1996 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan Türkiye Büyükelçiliğine 'Acil Kaydı' ile gönderilen gizli yazıya vurgu yapan Kazan, "Bu gizli yazı 28 Şubat'ın ABD'nin öncülüğünde ve müsaadesi ile yapıldığını bütün gerçekliği ile ortaya koyuyor" dedi. Bu gizli yazının içeriği hakkında çarpıcı bilgiler veren Kazan, şöyle konuştu: "Bu gizli yazıda ABD'nin Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin milli eğilimlerinden, Erbakan'ın ideolojisinden, Türkiye'nin Müslüman ülkelere yönelişinden derin endişe duyulduğu ve ABD'nin milli menfaatlerine aykırı olduğu ifade edilmekte. Ve askerin bu sürece müdahil olması istenmekte."

Thursday, March 10, 2011

Ahirete inanan bunları yapmaz

Allah'a, Resulullaha, Kur'ana, ahirete, İslam'a gerçekten ve yürekten iman eden bir Müslüman devamlı olarak şu kötülükleri yapmaz:

YALAN SÖYLEMEK: Yalan söylemek Kitapla ve Sünnetle kesin olarak kötü görülmüş bir ahlâksızlıktır. Müslümanın istisnai olarak ayağı kayabilir ve ömründe birkaç kere yalan söylemiş olabilir. Buna tövbe etmesi gerekir, bu yalan yüzünden birilerine zarar vermişse af dilemeli, helallik istemelidir. Tövbe edip Allah'tan bağışlanmasını tazarru etmelidir. Hiç şüphe yoktur ki, yalan büyük bir günahtır.

HARAM YEMEK: Rüşvet almak ve vermek haramdır... Riba ve faiz gelirleri haramdır... Şeriata aykırı ticaret ve alışveriş haramdır... Şeriata aykırı rantlar haramdır... Şeriata aykırı komisyonlar haramdır... Din ve mukaddesat bezirgânlığıyla elde edilen bütün gelirler haramdır... Ahirete, Hesap Gününe, Cennete ve Cehenneme iman eden bir Müslüman, kesinlikle haram yemez. Hem iman ettim diyor, hem de mütemadiyen (devamlı olarak) haram yiyor. Haram kazançlarla zenginleşiyor, böyle bir kimsenin imanından şüphe edilir.

EMANETLERE HIYANET ETMEK: Bütün makamlar, mevkiler, memuriyetler, riyasetler, vazifeler, müdürlükler, şeflikler hep birer emanettir. Bu emanetleri ehil olanlara vermek gerekir. Resmî bir kuruma veya özel bir müesseseye bir eleman mı alınacak, aranacak birinci şart ehliyettir. Ehil olanı aramayıp da bu emaneti oğluna, damadına, akrabasına, arkadaşına, kendi cemaatinden veya partisinden olana, yandaşına vermek (bu sayılan kişiler ehliyetli ve liyakatli değilse) çok büyük bir günahtır. Bu anlattığım kötülük, bu zamanın Müslümanları arasında son derece yaygındır. Bu yüzden de, iki yakaları bir araya gelmemektedir. Emanete hıyanet edenlerin akıbetleri çok kötü olur...

LÜKS ve İSRAF: İsraf, Kitap ve Sünnetle haram kılınmış büyük bir günah, büyük bir kötülüktür. Beşer bazen şaşırır ve israf günahına batabilir. Şuurlu bir Müslüman devamlı olarak israf etmez. Zamanımızda "her şeyin en iyisi Müslümana layıktır" fetvasıyla birtakım kardeşlerimiz alabildiğine israf ediyor, alabildiğine lüks sergiliyor. Böyle bir şey Müslümana kesinlikle yakışmaz. İsraf ve lüks başka kötülükleri de davet eder: Gurur, kibir, başkalarını hor görme, benliğini putlaştırma... Bazı gafiller "Efendim biz zekâtımızı veriyoruz, ondan sonra istediğimizi yapabiliriz" diyorlar ve yanılıyorlar. Zekâtını vermesi, kulun israf etmesine yol açmamalıdır. Zekât da verse, zekât ötesinde bol bol hayır hasenat da yapsa, yine de israf etmemelidir. Zamanımızda bir kısım Müslüman zenginler gırtlaklarına kadar israf bataklıklarına batmışlardır. Bir örnek vereyim: Parası var, zekâtını da vermiş, lüks lokantaya gidiyor ve akıl almaz bir oburluk sergiliyor: Çorba, ana yemek öncesi mezemsi soğuk yemekler, birkaç içli köfte, paçanga böreği, yalancı dolma; ana yemek, ondan sonra tereyağlı bademli pilav, kaymaklı künefe, birkaç çeşit meyve... Allah aşkına soruyorum, vicdan sahibi, aklı başında bir Müslüman böyle fil gibi yemek yer mi? Bu memlekette milyonlarca insan maddî sıkıntı içinde yaşıyor. Allah'tan korkmak, kuldan utanmak gerekir. Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz ne buyuruyorlar: "Müslüman bir mideyle yemek yer, kâfir yedi mideyle..." Be adam! Sen dilinle Müslümanım diyorsun, midenle kâfir gibi yemek yiyorsun. Bu yaptığın Müslümana yakışır mı?..

Kaç defa yazdım tekrarlıyorum: Dünyanın yüz büyük zengini listesinde yer alan, serveti 10 milyar doların üzerinde olan meşhur İKEA firmasının sahibi İsveçliye, bir gazeteci şöyle bir soru yöneltiyor, "Efendim, otomobiliniz biraz eski değil mi?", İsveçli gülümsüyor ve "Hayır, eski sayılmaz, on beş senelik bir Volvo'dur" diyor... Birtakım Müslüman zenginlerin bu İsveçliden utanması lazım. Bırakın milyar doları, bizde birkaç milyon dolarlık nice küçük zengin, Nemrud ve Firavun gibi lüks bir hayat sürüyor.

* (İkinci yazı)

Çok Kimseye Yaranamam

BENDENİZ hiç kimseye demeyeyim ama çok kimselere yaranamam. Olumlu, faydalı, uyarıcı tenkitler yaptığım için niceleri benden nefret eder.

Mahlukatı razı etmek gibi bir derdim olmadığı için düşmanlıklardan, nefretlerden, sövgülerden (övgü vezninde) fazla rahatsız olmam.

Bazen büyük iftiralar ediliyor. 1969'da 350 bin dolar aldığım gibi... Bu iftiraları atanlara lanet ediyorum. İnanıverenlere de hakkımı helal etmiyorum.

Bu fakiri İslami kesimdeki bazı kişiler ve gruplar pek sevmez. Belli başlı özelliklerimden biri şudur: Türkiye'de, mensubu olduğu kesime karşı özeleştiri yapan belki de tek kişiyimdir.

Dine hizmet perdesi ardında din sömürüsü, mukaddesat bezirganlığı yapıyor... Onu tenkit ederim.

197
0'lerde ucuz bir cihad edebiyatı yapıyordu. Sonra eline imkan ve fırsat geçti ve şimdi haram yiyici dev bir müteahhit oldu. Böylesini de tenkit ederim. (Bütün müteahhitler haram yiyor demiyorum... Helalinden çalışıp kazananları tenzih ederim.)

Vaktiyle bu düzen bozuktur, tuh kakadır diyordu, sonra eline fırsat geçti ve bozuk dediği düzenin haram ve necis nimetlerini domuzlar gibi yemeye başladı. Böylesini de, bir Müslüman olarak gözüm görmesin.

Türkiyeli bir Müslüman olarak aşağıda sayacağım şahısları ve zümreleri tenkit etmeyi, uyarmayı üstüme vazife ve borç bulurum:

Faiz ve riba yiyenler... Din yoluyla zengin olanlar... Halkı aldatanlar... Bozuk düzen/sistemle işbirliği yapanlar... Hubb-i riyaset (başkanlık) emeline ve ihtirasına sahip olanlar... İslami hizmetler ve faaliyetler için toplanmış paraları zimmetlerine geçirenler... Böyle paraların repolarını zimmetlerine geçirenler... Şu veya bu şekilde haram kazanıp haram yiyenler... Müslümanlarda Ümmet şuurunu köreltip onun yerine hizip, fırka, cemaat taassubunu ikame edenler... Müslümanların zekatlarını Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata aykırı olarak toplayıp ve yine aykırı olarak harcayanlar... Allah'a ve Peygambere saldırılınca ses çıkartmayıp, kendi din baronlarına saldırılınca kızılca kıyamet kopartan dengesizler...

Bazı ihlaslı din ve iman kardeşlerim haklı veya haksız sebeplerle bana düşmanlık ederler, dil uzatılırsa onlara hakkım helal olsun. Hasbeten lillah, muhlisen lillah dine, imana, Kur'ana, Sünnete, Şeriata hizmet edenlerin ellerinden ve eteklerinden öperim.

Ücretini, ödülünü, mükafatını sadece ve sadece alemlerin Rabbinden isteyerek hizmet ediyor. Böylesinin kulu ve kölesi olurum.

Kendisinde Ümmet şuuru var, cemaat ve hizip asabiyeti yok. Ne mutlu ona!

Öncelikle fakir ve miskin Müslümanların hakkı olan zekatlara göz dikmiyor. Tebrik ederim öyle Müslümanı.

İyi Müslümanlar kötülükleri iyilikle uzaklaştıran olgun kimselerdir. Biz yanılsak, hata etsek, terbiyesizlik etsek onlar kesinlikle düşmanlık etmezler, sadece iyilik ederler, bağışlarlar.

Din sömürücülerinin imanlarından bile şüphe edilir. Onların dini imanı paradır, zenginliktir, benliktir.

Bendeniz hiçbir fazileti olmayan sade bir Müslümanım. Elim kalem tuttuğu müddetçe samimi, ihlaslı ve gerçek din hizmetkarlarını desteklemeye; münafık, sahtekar ve riyakar din sömürücülerini tenkide devam edeceğim.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinde borcu azaltan tek başbakan olarak tarihe geçti

54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Türkiye tarihinde kurulan tüm hükümetlere adeta yönetim dersi verdi. Kurduğu "havuz sistemi" ile hükümetin bütün kurumlarını tek kamu hesabında toplayarak ve çalışanlara verdiği yüksek zamma rağmen Erbakan, iktidarda bulunduğu bir yılık sürede borcu azaltan tek başbakan olarak tarihe geçti.


Milli Görüş'ün kurucusu, Saadet Partisi Lideri ve 54. hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, vefatının ardından milletine yaptığı hizmetlerle yeniden hatırlandı. 1970'li yıllarda dört dönem Başbakan Yardımcılığında bulunan Necmettin Erbakan, Türk siyasi hayatında görevde bulunduğu 1996 Haziran-1997 Haziran döneminde borcu azaltan tek başbakan olarak da tarihe geçerek gelmiş geçmiş bütün hükümetlere adeta ders verdi.

1970'li yıllarda Başbakan Yardımcılığı yaptığı dönemlerde başlattığı "Ağır Sanayi Hamlesi" ile ülke ekonomisinin temellerini atarak kalkınmanın ilk adımlarını başlatan Erbakan, 1996 yılında Refah Partisi'nin başında seçimlerden birinci olarak çıktığı ve Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Tansu Çiller'in Başbakan Yardımcısı olduğu Refahyol Hükümetinde yaptığı "Havuz Sistemi" sayesinde borcu azaltan tek lider olarak tarihe geçti.

Özal, aldığı borçları yükseltti
12 Eylül askeri darbesinin ardından yeniden geçilen demokratik sistemde 1983 seçimleriyle hükümetin başına geçen Turgut Özal, 25 milyar dolarlık bir borç stoku devralıyordu. ikinci kez 1987 seçimleriyle iktidara seçilen Özal kurduğu 46. hükümetin ardından Cumhurbaşkanı olarak Köşk'e çıkarken 47. hükümetin başbakanı Yıldırım Akbulut'a 38,4 milyar dolarlık bir borç devrediyordu. Bir buçuk yıllık iktidarı süresince Akbulut, borcu 2,3 milyar dolar arttırarak 1991'de kurulan Süleyman Demirel hükümetine 42,7 milyar dolar olarak teslim etti. 49. Demirel hükümeti ise bu borcu 10,8 milyar dolar artırarak 53,6 milyar dolara çıkardı. 1993-1996 yıllarında 50, 51, ve 52. hükümetleri kuran Tansu Çiller döneminde ise toplam 7,1 milyar dolar artan borç stoku 60,7 milyar dolara kadar çıktı. Ardından gelen Mesut Yılmaz'ın 53. hükümeti ise ancak üç ay iktidarda kalabiliyordu.

Erbakan döneminde borç azaldı
Haziran 1996'da Milli Görüş Lideri ve Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan 54. hükümeti kurarak "havuz sistemine" geçiyor ve türlü baskılara rağmen bir yıl kalabildiği başbakanlık görevinde merkezi yönetim borcunu 325 milyon dolar azaltarak 60,4 indirdi.

Tüm kamu kuruluşlarının kaynaklarının oluşturulan kamu tek hesabında toplanması, kamu çalışanlarına verilen yüksek oranlı maaş zammı ile milleti sevindiren Erbakan dönemi borç stokunun aşağı çekildiği tek dönem oldu.

Yılmaz ve Ecevit tekrar borcu artırdı
Haziran 1997-Ocak 1999 arasında iş başında olan 55. Mesut Yılmaz hükümeti ise merkezi yönetim borç stokunu bir buçuk yılda 9,7 milyar dolar artırarak 70 milyar dolara çıkardı. Böylece Yılmaz'ın üç kez yaptığı başbakanlık dönemlerindeki toplam borç artışı 11,7 milyar doları buldu.

Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizinin de yaşandığı 56. ve 57. Bülent Ecevit hükümetleri döneminde borç stoku yaklaşık 82 milyar dolar 150.4 milyar dolara ulaştı.

AKP hükümetleri borç rekoru kırdı
2002 sonunda itibaren Türkiye'yi yöneten 58., 59., ve 60 AKP tek parti hükümetleri ise kendinden önceki tüm Cumhuriyet hükümetlerinin yaptığı borcu ikiye katladı. AKP döneminde iç borç stoku yüzde 135.8 oranında (128.5 milyar dolar) büyüyerek 223.1 milyar dolara, dış bor stoğu da yüzde 41.2 oranında (23 milyar dolar) büyüyerek 78.8 milyar dolara yükseldi.

Hükümetlere göre merkezi yönetim borç stoku

Başbakan Süresi Devrettiği borç (Milyon dolar)

45. Turgut Özal Aralık 83-Aralık 87 38.014

46. Turgut Özal Aralık 87-Kasım 89 38.390

47. Yıldırım Akbulut Kasım 89-Haziran 91 40.640

48. Mesut Yılmaz Haziran 91-Kasım 91 42.724

49. Süleyman Demirel Kasım 91-Haziran 93 53.567

50. Tansu Çiller Haziran 93-Ekim 95 58.417

51 Tansu Çiller Ekim 95-Ekim 95 58.417

52. Tansu Çiller Ekim 95-Mart 96 60.686

53. Mesut Yılmaz Mart 96-Haziran 96 60.696

54. Necmettin Erbakan Haziran 96-Haziran 97 60.371

55. Mesut Yılmaz Haziran 97-Ocak 99 70.025

56. Bülent Ecevit Ocak99-Mayıs 99 71.821

57. Bülent Ecevit Mayıs 99-Kasım 02 149.905

58. Abdullah Gül Kasım 02-Mart 03 152.312

59. R.Tayyip Erdoğan Mart 03-Temmuz 07 264.672

60. R.Tayyip Erdoğan Temmuz 07-... 301.959**

(*) Sadece hükümetlerin tasarrufundaki merezi yönetim iç ve dış borçlarını kapsıyor.
(**) Ocak 2011 itibariyle.