Wednesday, February 1, 2012

Fitne ve Fesatlar Bitmez

1970'li, 80'li yıllarda birtakım radikal mücahitler vardı, biz Asr-ı Saadet'i geri getireceğiz edebiyatı yapıyorlardı. Onlar şimdi cihad meydanında yoklar, bir dünyadan başka bir dünyaya intikal ettiler, mücahitlikten müteahhitliğe geçtiler. Çoğu zengin oldu... Asr-ı Saadet geri gelmez. Bir zaman diliminin Asr-ı Saadet olması için onda Adem oğlunun Seyyidi'nin (Salat ve selam olsun ona) bulunması gerekir. İslam tarihinde ilk büyük fitne Hz. Osman Zinnureyn efendimizin şehid edilmesiyle başlamıştır. Sıffeyn ve Cemel savaşları, dereler gibi akan Müslüman kanları, daha sonra Hz. Hüseyin'in şehadeti. 1400 senedir fitneler bitmek tükenmek bilmiyor. Şimdi âhir zaman fitneleri ve fesatları içinde yaşıyoruz. Din, Şeriat elden gitmiş... Hilafet elden gitmiş... İslam âlemi darmadağın... Düşman kaleyi içten feth etmiş... İleride Asr-ı Saadet'e benzer bir devir gelir mi? İnşaallah gelecektir: Beklenen Mehdi'nin zamanında. Nasıl gelecektir?.. Öyle tereyağından kıl çeker gibi gelmez. Büyük, kanlı, korkunç savaşlar olur, akıl almaz miktarda adam ölür, dehşetli tahribat olur ondan sonra. Şimdi müteahhitlik yapan eski radikal mücahitlerin kısa akılları bunlara ermez. Kimse saflık edip yakında her şey kolayca düzelecek, güllük gülistanlık olacak, fevkalade adalet ve güvenlik gelecek demesin. Fitneler arttıkça artacaktır. Fesat yangınları dünyayı saracaktır. İhtilaller, iğtişaşlar, kıyamlar, kırımlar, felaketler, açlık, kıtlık, savaş, gözyaşı, kan, tahribat, kaht u galâ... Rejimler çökecektir. ABD, eski Sovyetler Birliği gibi çökecektir. AB çökecektir. İsrail korkunç şekilde çökecek ve kendisiyle birlikte dünyayı ve insanlığı çökertecektir. Zelzeleler sıklaşacak ve şiddetlenecektir. Denizler, karaları vuracaktır. Yanardağlar patlayacaktır. Müslümanlar birlik olmamanın acısını feci şekilde çekecektir. Müslümanlar başlarına âdil ve ehil bir İmam/Emîr seçmedikleri için süründükçe sürünecektir. Bütün "nâ-mübarekler" alaşağı edilecektir. Fırat nehri civarında korkunç hadiseler olacaktır. Dini imanı para ve mal olanlar helak olacaktır. Ulema geçinen bazıları Mehdi'yi de inkar edecek ve ona karşı çıkacaktır. Bazı yerlerde taş üstün taş, gövde üstünde baş kalmayacaktır. Dünya başka bir dünya olacaktır. Bütün bu hercümerçten sonra Mehdi'nin âdil hakimiyeti devri başlayacak ve yaralar sarılacak, yeryüzünde bir Altın Çağ başlayacaktır. Şeriat-i Garra-i Ahmediyye ile hüküm verilecektir. Her yerde adalet ve güvenlik olacaktır. İsraf kalkacak, yeryüzü nimetleri paylaşılacak, herkes doyacak ve refah içinde yaşayacaktır. Ezanlar okununca insanlar fevc fevc (akın akın) camilere seğirtecektir. Muhadderat-ı İslamiye tesettürlü olacaktır. Ahlaksızlığın, iffetsizliğin, rezilliğin, fısk u fücurun, irtikâb ve irtişanın, hırsızlığın, zulmün kökü kesilecektir. Sonra vakt-i merhunu gelince dünya yine bozulacak, büsbütün bozulacak ve Kıyamet kopacaktır. İman edenler ve sâlih ameller işleyenler kurtulacak, inkârcılar, münafıklar, fâsıklar ve zalimler belâlarını bulacaktır. Ne mutlu bu fitne ve fesat, nifak ve şikak, isyan ve tuğyan devrinde Allaha, Peygamberine, Kur'ana, İslam'a, Şeriata sarılan muhlis (ihlaslı) ve istikametli (dosdoğru) gerçek Müslümanlara. Onların ayaklarının tozunu yüzümüze sürmek şereftir bize. *(İkinci yazı) Buharî'de Uydurma Hadîs Vardır Diyene Sözüme selamla başlıyorum: "Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi sizin ve bütün mü'minlerin üzerine olsun..." Sizi bir konuda uyarmama müsaade buyurmanızı rica ediyorum. Bir yazınızı okudum, Buharî'de mevzu hadîs olduğunu iddia ediyorsunuz. Doğrusu çok üzüldüm. Böyle bir iddiayı ilmi olan imanı olmayan müsteşrikler (oryantalist) yapabilir ama bir Ehl-i Sünnet Müslümanı yapamaz. Çünkü Sahih-i Buharî'nin "Allah'ın Kitabı Kur'an-ı Kerim'den sonra kitapların en doğrusu" olduğu konusunda icmâ vardır. Nâsirüddin Albanî'ye istinad ediyorsanız büyük bir sapma içindesiniz. Çünkü o ne icazetli bir alimdir, ne fakih, ne de icazetli muhaddis. Aleyhinde ulema, fukaha ve muhaddisler tarafından, bazıları birkaç ciltlik ilmî reddiyeler kaleme alınmış, hezeyanları kâmilen red ve cerh edilmiş, çürütülmüştür. Buharî'yi tenkit edenler bozuk fırkaların mensuplarıdır. Bunlardan birinin "Buharî'de çıksa çıksa iki sahih hadîs çıkar" cümlesini okumuştum. Sahih-i Buharî'nin, Allah'ın kitabından sonra kitapların en doğrusu olduğu her asırda yaşamış gerçekten âlim, takvalı, ihlaslı, hadîs ilminde mütebahhir (derya gibi) olan ulema, fukaha, müfessirler, muhaddisler tarafından tasdik edilmiştir. Zamanımızda bazı bozuk ilahiyatçılar bu iftira ve hezeyanı, bazen açıkça, bazen sinsice tekrarlayıp duruyor. Buharî'de mevzu hadîs var diyen bid'atçidir, müfteridir, yalancıdır, zâlimdir, insafsızdır. Buharî'nin esahhü'l-kitab ba'de Kitabillah olduğunda ittifak vardır. Biz Kur'an ve Sünnet yolunda olan Sünnî Müslümanların böyle itikad ve itimad etmemiz gerekir. Buharî'de mevzu hadîs olduğunu söyleyen ilahiyatçılara ve yazarlara bakalım: * Onların icazetleri yoktur. * Onlar tabakat-i fukahanın en alt derecesi olan müftülük rütbesine bile sahip olmadıkları halde saçma sapan ictihadlar yapar, yine saçma sapan fetvalar verir. * Onların çoğu dinde reform, dinde değişim, dinde yenilik taraftarıdır. * Bunların bazısı namaz bile kılmaz. * İtikadlarında bozukluklar vardır. Kimisi kaderi, kimisi şefaati inkar eder. * Bozuk ilahiyatçılardan bazısı Kemalisttir, ilahî İslam dinini beşerî bir ideoloji olan Kemalizmle bağdaştırmak için gülünç ve iğrenç hokkabazlıklar ederler. * Bazıları fıkıh ve Şeriat düşmanıdır. * Bazıları Fazlurrahmancıdır. Nice kesin âyetin ve hadîsin hükümlerinin bu devirde geçerli olmadığı iddia ederler. * Bazıları Diyalogçudur. Hahamlarla papazlarla can ciğer kuzu sarmasıdır. Buharî'de mevzu hadîs bulunduğunu hiçbir icazetli Ehl-i Sünnet âlimi, fakihi, muhaddisi iddia etmemiştir. BOP'çular, İslam Protestanlığı türetmek isteyenler, Siyonistlerin ve haçlıların direktifleri doğrultusunda cihadsız ve Şeriatsız yeni bir İslam hazırlığı içinde olanlar Sünneti yıkmak istiyor. Sünnet yıkılınca fıkıh ve Şeriat da sarsılmış olacaktır. Bir de Feministler var. Onlardan büyük bir vilayette müftü yardımcısı bir hanım, bir seminerde Buharî'de geçen bir hadîs için "Peygambere söyletmişler" demişti... Hadîs ayıklama işi de böylelerinin mârifetlerindendir. Müslüman bir kardeşiniz olarak sizi uyarıyorum: Buharî'yi tenkit etmekten, küçümsemekten vaz geçiniz. İşin aslını, doğrusunu öğrenmek istiyorsanız icazetli İslam alimlerinden usûl-i hadîs dersleri alınız. Kötü niyetli, nursuz reformculara uymayınız. Ana caddeden ayrılmayınız, çıkmaz sokaklara, dar patikalara sapmayınız. Yerli ve yabancı oryantalistlerin tuzaklarına düşmeyiniz.

Dünyanın ve İnsanlığın Altüst Olacağı Günler Yaklaşıyor

O cemaat ihlaslı, sahih itikatlı, musalli (beş vakit namazı dosdoğru kılan) sâlih kardeşlerimizden oluşan temiz ve faziletli bir hizmet grubudur. Onlar İslam'a, İmana, Kur'ana, Sünnete, Şeriata ve Ahlak-ı İslamiyeye hizmet ederler; bu mukaddes değerleri asla istismar ve istihdam etmezler. Beş vakit namazı çok dikkat ve itina ile âdâbına ve erkânına riayet ederek cemaatle kılarlar. Aralarından kim imam olursa başına taylasanlı sarık sarar, sırtına cüppe veya maşlah geçirir, diğer kardeşler arkasında saf olur ve tâdil-i erkâna riayet ederek namaz kılarlar, ardından tesbihat yaparlar. Onlar bir yandan hizmet, diğer yandan dünya malı toplamazlar. Sâdat-ı kiram ve Esatize-i İslam gibi hasbeten lillah, muhlisen lillah hizmet ederler. Haliq için yaptıkları hizmetlerin ücretini mahluqattan istemezler. Kendileri istemeden ücret verilmek istense asla kabul etmezler. Onlar gölgeler gibi hizmet eder. Onlar gurur ve kibirle güm güm yere basarak tantana ile davul çalarak hizmet etmezler. Onlar, şahsî helâl paraları ve servetleri olsa bile lükse, israfa, sefahate sapmazlar; mütevâzı yaşarlar. Yedikleri basit yemekleri görseniz şaşarsınız. Onlarla zamane adamının karnı doymaz. Onlar zamane adamı, ehl-i dünya değildir, o basit ve yavan az şeyle doyarlar. Onlar, Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) "Mü'min bir mideyle, kâfir yedi mideyle yer" hikmetli hadîs-i şerifinin sırrına erenlerdendir. Onlar ulvî olan dini ve dinî değerleri, süflî dünya çekişmelerine ve tepişmelerine âlet etmezler. Onlar Müslümanların özel hayatlarını tecessüs etmezler, kimsenin gizli ayıplarını araştırmazlar, öğrenirlerse ifşa etmezler, setr ederler (örter ve gizlerler). Zaten kendi kusur ve günahlarına üzülmekten, başkalarının noksan, ayıp ve günahlarını göremezler ki... Onlar Müslümanların ayıpları için karanlık gece gibidir. Sessiz sedasız, iddiasız, rütbesiz, tantanasız, yaygarasız garip yolcular gibi, tayflar gibi, göze görünmeden ve batmadan, davul çalmadan, nefir üfürmeden, biz şöyleyiz, biz böyleyiz edebiyatı yapmadan hizmetlerini yaparlar. Ne mutlu onlara. Bu yazımı okurlarsa dualarını beklerim o kerim hizmetkârların. Bir varmış, bir yokmuş... Her şey biter... Geriye (varsa) sadaka-i câriye kalır; ihlâslı rekâtlar, kıyamlar, rükular, secdeler, âminler, göz yaşları kalır... Yevme lâ yenfau'da kalb-i selim kalır. O cemaat ne mübarek cemaattir. Ah, lâyık olmadığım halde beni de aralarına alsalar... *(İkinci yazı) Dünyanın ve İnsanlığın Altüst Olacağı Günler Yaklaşıyor 1938'de ikinci dünya savaşının patlayacağına, insanlığın altı yıl boyunca kan ve ateş içinde kalacağına, ülkelerin ve şehirlerin yerle bir olacağına, elli milyondan fazla insanın öleceğine inanılmıyordu. O yılda Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya Münih'te barışı korumak anlaşması yapmıştı. Artık savaş olmaz, dünya uzun bir barış devresi yaşar sanılıyordu. Yazık ki, aradan çok az zaman geçtikten sonra savaş başladı, yayıldıkça yayıldı, dünya altüst oldu, seller gibi kan aktı, yeryüzünün büyük kısmı cehenneme döndü, taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmadı. Sultan Abdülhamid devrildikten sonra Osmanlı devletinin hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik devrine girdiği, medeniyet yollarında hızla ilerleyeceği sanılıyordu. 1911 Trablusgarp savaşı, 1912-13 Balkan savaşı, 1914-18 birinci dünya savaşı derken koskoca devlet kısa zamanda dağıldı, battı. Günümüzde dünya hızla yeni ve korkunç bir savaşa sürüklenmektedir. Savaş olmazsa ABD belini doğrultamaz. Ortadoğuda iki büyük Müslüman ülke savaştırılmazsa İsrail varlığını koruyamaz. Dünyayı pençesine almış bulunan global derin güçler yeni büyük bir savaş istiyor. Bu savaş Kapitalistlere, Liberallere, Globallere trilyonlarca dolar kazanç temin edecektir. Üçüncü dünya savaşı patlayınca ABD'nin, AB'nin, İsrail'in, Siyonizmin, Şeytanîlerin, Deccaliyun'un, Global derin güçlerin dediği mi olacaktır? Hayır, Allah'ın dediği olacaktır. İman eden bir kimse için bunda hiç şüphe yoktur. Tarihlerini bilmiyorum ama Müslümanlar Roma'yı bile feth edeceklerdir. ABD'nin çökmesi, birbirinden kopuk birkaç bağımsız ülke ve devlet haline gelmesi mümkün ve muhtemeldir. Bu fırtınalar içinde ülkemizin durumu ne olacaktır? Bunu ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Bugünkü statüko berhava olacak, yepyeni bir Türkiye kurulacaktır. Bazı İslam ülkeleri birleşerek bir İslam Federasyonu kuracaklardır. Bendeniz bu federasyona "Dârülislam" adının verilmesini şimdiden teklif ediyorum, "İslamistan" da olabilir. Kanlı büyük savaşlar olacaktır. Nükleer silahlar, bombalar, füzeler kullanılacaktır. Hemen ölmeyenler korkunç ve feci hastalıklara yakalanacaktır. Kimyasal ve biyolojik silahlar kullanılacaktır. Yüz bin kişilik bir ordudan geriye on bir kişi kalacaktır. Mehdi zuhur etmeden işler düzelmez. Büyük miktarda insan kıyımı olacaktır. İhlaslı ve samimi mü'minler cennetlik; münafıklar, kafirler, mürtedler, zalimler Cehennemlik olacaktır. Allah'ı unutan, azan sapıtan, namazı terk edip şehvetlerine uyan, en büyük ve çirkin günahları açıkça, küstahça işleyen, yeryüzünü fesada veren münafık, fasık, facir, merdut, zalim toplumların üzerine azap inecektir. Ahir zamanda büyük, korkunç, dehşetli hadiseler, savaşlar, kıyımlar, tahribat olacağı hadîslerde bildiriliyor. Bazı reformcu, yenilikçi, değişimci, Fazlurrahmancı, Kemalist ilahiyatçılar ve dinciler "Hayır, Mehdi çıkmayacak..." diyorlar. Mehdinin zuhuru, İsa aleyhisselamın nüzulü yüzlerce hadisle bildirilmiştir. Bu konuda mânevî tevâtür bulunmaktadır. Bu konuda reformcu, dall ve mudil ilahiyatçıların ve dincilerin dediklerine değil, icazetli ulemanın, fukahanın, müfessir ve muhaddislerin, allamelerin, kamil mürşidlerin dediklerine bakılır. İnsanlığın ve dünyanın büyük bir felakete doğru gittiğini bilmek ve anlamak için bugünkü manzaraya bakmak yeterlidir. Peki biz Müslümanlar ne yapmalıyız? İtikadımızı tashih etmek, imanımızı pekiştirmek. Beş vakit namazı dosdoğru eda etmek. Zekatı Kur'ana, Sünnete, Şeriata uygun olarak vermek ve sarf etmek. Büyük ve küçük cihad yapmak. Mâruf ile emr ve münkerden nehy etmek. Ümmet şuuruna sahip olmak. Başımıza bir İmam-ı Kebir tâyin edip ona biat ve itaat etmek. Haram yememek. Ribaya/faize bulaşmamak. Kur'an'ın ve Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) ahlakıyla ahlaklanmak. Çocuklarımızı İslam'a, Kur'ana, Sünnete, şeriata uygun bir şekilde okutup yetiştirmek. Hüsn-i hatimeyle ölmek için ne gibi sebeplere ve vesilelere yapışmak gerekiyorsa onlara tevessül etmek. Ezelde Allah ile yapmış olduğumuz ahd ü misaka sadık kalmak ve onu bir an bile hatırımızdan çıkartmamak. Resulullah efendimize olan biatımıza sadık kalmak, ona itaat etmek. Şeytanın ve Tağut'un bizi aldatmak ve mahv etmek için kurduğu lüks, israf, sefahat, tefrika, fırka ve hizipçilik, cemaat taassubu, haram servet hırsı gibi öldürücü tuzaklara düşmemek. Dünyevî vazifelerimizi yapmak ve dünyayı İslamî ölçülere göre imar etmekle birlikte âhirete yönelik olmak. Kurtuluş yolu Kur'an'da, Sünnette, fıkıhta, Şeriatta, İslam ahlakında açık ve seçik olarak gösterilmiştir. Bize tercih hürriyeti verilmiştir. İsteyen azgınlığı ve sapkınlığı seçer. İsteyen hidayeti, kurtuluşu, ebedî saadeti.