Zavallı Amerika!
Irak’tan işgalci askerlerin çekilmesi takvimi hazırlanması konusu ABD ve dünya kamuoyunun gündeminin birinci sırasında yer aldığı bu günlerde, Bush’un ‘demokrasi kahramanı’ gibi direnişine destek veren Hollywood halen sıkıcı ve gerçekle bağdaşmayan İkinci Dünya Savaşı hikâyeleri uydurmaktan vazgeçmemiş görünüyor.
EMRE MİYASOĞLU
Bir anlığına unutuverin şu anda Ortadoğu’da yaşanan zulmü. ‘Büyük Zulüm İmparatorluğu’nun, demokrasi mücadelesi adı altında dinler savaşını başlatmaya azmetmiş ABD’nin Müslüman düşmanlığıyla işlediği katliamları unutun. Afganistan ve Irak’taki yüz binlerce masum insanın katledilişini bir anlığına unutun. ABD, yavrusu İsrail’in Filistin’deki katliama da verdiği desteği göz ardı edin. Tarih bu günlerden daha karanlıkmış! Yine İkinci Dünya Savaşı’na çevirin dikkatleriniz; hafızanızı maziyle oyalayın.
Hani bir zamanlar Yahudiler mazlum (!) olduğu gibi, Amerikalılar da zavallıydı. Japonların zulmüyle mücadele ediyor idiler bir zamanlar. Hatırlasanıza o günleri…
ABD’nin dış siyasetinin belki de en büyük destekçisi konumunda olan Hollywood yine bir İkinci Dünya Savaşı hikâyesiyle hükümetine destek verme çabasının ürünü olan bir sinema yapımıyla karşımızda: Büyük Baskın (The Great Raid).
Irak’tan işgalci askerlerin çekilmesi takvimi hazırlanması konusu ABD ve dünya kamuoyunun gündeminin birinci sırasında yer aldığı bu günlerde, Bush’un ‘demokrasi kahramanı’ gibi direnişine destek veren Hollywood halen sıkıcı ve gerçekle bağdaşmayan İkinci Dünya Savaşı hikâyeleri uydurmaktan vazgeçmemiş görünüyor.
‘Amerika da bir zamanlar mazlum’du fikrinin aşılanmaya çalışıldığı aşikâr olan Büyük Baskın filmi, 1944 yılındaki savaşta Japon kampında esir tutulan Amerikalı ve Filipinli askerlerin kurtarıldığı 5 günü konu alıyor. Dram havası alabildiğine yoğunlaştırılmış film, Japonların esir askerleri siperlere sokup diri diri yaktığı bir sahneyle başlıyor. Canlandırılan bu sahne, doğruluğundan şüphe edilecek derecede yapay geliyor seyirciye.
Hollywood’un ABD’yi aklama çabası olarak algılamamızda hiçbir mahsur olmayan bu türden yapımlarının başında, 2001 yılında çekilen ve yine Japon ‘zulmü’nün varlığının kanıksatılmaya çalışıldığı, mide bulandırıcı bir de aşk hikâyesiyle bezenen Pearl Harbor geliyor. Geçtiğimiz yıl çekilen Clint Eastwood’un ‘Atalarımızın Bayrakları’ da bu misyonda bir yapımdı. Bu film her ne kadar bir özeleştiri gibi görünse de, sonuçta sahte bir Amerikan kahramanlığından bahsediyordu. Bu yıl vizyona giren yine Clint Eastwood’un ‘Iwo Jima’dan Mektuplar’ filmi bu sefer Japonların gözünden o günleri anlatıyordu. Bu yapım aralarında en başarılı sayılanıydı, fakat savaşa karşı taraftan bakma çabasının pek samimi görülmediği ve gişe hâsılatı endişesinin ön planda olduğu biliniyordu. Hollywood halen ‘karşı taraf’ın görüşünü de kendi bakış açısıyla sınırlama alışkanlığından vazgeçmiş değil.
Sinemaseverleri de bıktıran uydurma İkinci Dünya Savaşı hikâyelerinden biri olan Büyük Yönetmenliğini John Dahl’ın üstlendiği Büyük Baskın filminin başrolünde Benjamin Bratt yer alıyor. Baskın, baştan sona ağır bir tempoda ilerliyor. Etik olarak baktığımızda tatmin edici ve samimi bulmakta epey zorlandığımız film, sanatsal açıdan da beklentilerin altında.
Her çekilen savaş filminin konusuna ‘Amerikan tarihinin en başarılı operasyon’u etiketini yapıştırmaya bayılan Hollywood’un bu tür ‘aklama’ filmlerine daha ne kadar ısrarla devam edeceği merak konusu. Kısacası Büyük Baskın, bir savaş filminden çok, yoğun bir şekilde dramatize edilmiş bir hikâyede gerçeklerin abartılmasıyla ABD’nin imajını kurtarma çabası olarak öne çıkan politik bir yapım olmaktan öteye geçemiyor.
Bruce’un rüyası
Sinemadaki kahramanlığı gerçek hayatta da kolay zanneden Bruce Willis, Amerika’yla beraber Irak’ta maceraya atılmak istedi, fakat gerçekler yüzüne vurulduğu için olsa gerek o da sinemada şansını denemeye devam ediyor.
SEYİD ÇOLAK
Beyazperde seyircisine birçok kahraman yansıttı. Kimi ailesi ve ülkesi için kahramanlık yapıyor, kimi ise dünyayı kurtararak kahramanlığını ispatlıyordu. Beyaz perdede kolay kahraman olunması da etrafta bir sürü cılız kahramanların oluşmasına neden oluyordu. Son kahramanımız ise ‘Zor Ölüm’ filminin dördüncüsünü çeken ve yıllardır kahraman olmaya özenen yamuk gülüşlü Bruce Willis. Bruce Willis’in kahraman olma özentisi herhalde Amerikalılığından kaynaklanıyor. Çünkü filmlerinde devamlı bir aileyi fidyecilerin elinden, bir ülkeyi teröristlerden ve bir otistik çocuğu kendi devletinin büyük elemanlarından kurtarıyor. Kendine o kadar yakıştırmış ki bu karakteri, bütün filmlerinde aynı pespaye Bruce, hayatını başkaları için hiçe sayarak gövde gösterisi yapıyordu. Son filmine gelirsek yine aynı mantıkla hareket eden Bruce, bu sefer bilgisayar korsanlarının Amerika'yı yerle bir edecek hareketine karşı koyuyor. Efektlerle bezenmiş film görüntü bakımından iyi olsa da kahramanın bizde bıraktığı izlenimlerinden olsa gerek biraz nefretle seyrettim. ‘Kahraman’ Bruce kendini öyle bir kaptırmış ki kahramanlığa, Amerika'nın Irak'ı işgal ettiği ilk günlerde kendini ortaya atarak "Ben askere gitmek istiyorum. Ben Irak’ta savaşmak istiyorum" diye canhıraş haykırdı. Bu basitleşmiş ve reklam kokan hareket, Amarikan büyükleri tarafından benimsenmedi ve Bruce, Irak'a gidemedi. Amerikan hükümeti de bir anlamda Bruce’a “senden kahraman olmaz” dedi. Ucuz kahramanlık yapma derdine düşen Bruce bunu gururuna yedirememiş olacak ki. "Ben hâlâ bitmedim. Ülkemi kurtarabilirim" dercesine bir film çevirmiş. Saçma sapan sahnelerin vuku bulduğu filminde arabalarla helikopteri düşürmesi, F 35'lerin üstüne binerek Amerika'yı kurtarması gibi görüntüler ilk anda etkilese de ardından alaycı bir gülümseme bırakıyor insanda. Aslında Bruce'nin kendisi de inanmıyordu Irak'a gidebileceğine çünkü orada efekt yok, orada figüran yok, orada sahnenin tekrarı yok. Hata yaparsan ölürsün. Bruce anlamış olacak ki tekrar sinemada kahraman olmayı deniyor. Ama kahramanlıktan çok şaklabanlık yapıyor. Sinema seyircisi çok iyi biliyor ki. Irak'ta gerçek savaş var ve orada insanlar katlediliyor. Bruce peki neyi idrak edemedi de Irak'a gitmeye karar verdi. Müslümanlara olan kininden ya da Müslüman bir ülkeyi ortadan kaldırma hevesinden mi? Merak etme “Lanet” Bruce Irak'ta abilerin ve kardeşlerin senin yapmak istediğini fazlasıyla yapıyor. Senin gibi sadece sinemada sanal kahraman olabilecek insanlara orada ihtiyaç yok, orada küçük kızlara tecavüz edecek namussuzlara ihtiyaç var. Orada başkanın Bush gibi gerçek katliam yapacak canilere ihtiyaç var.
No comments:
Post a Comment